İnsan haklarına inanmayan gazeteci olur mu?
- Enise Askın
- Nov 6, 2016
- 2 min read
‘Arap Baharı’nın başladığı ilk nokta olan, aynı zamanda bu rüzgarların çatışma ortamı yada savaş ile sonlanmadığı tek ülke olma özelliği taşıyan Tunus'ta, geçmişle yüzleşme ve hakikatları ortaya çıkarma amacı taşıyan bir konferans gerçekleştirilecek. Ülkedeki dikta yönetimi dönemlerinde işlenmiş hak ihlallerini araştırmak üzere oluşturulan Hakikat ve Haysiyet Komisyonu tarafından önümüzdeki ay gerçekleştirilecek olan konferansta, mağdurlar maruz bırakıldıkları hak ihlallerini dile getirecek.

Mağdurların anlatımlarının etkili olabilmesi için medyanın anlatımları hakikatlerin altını çizerek bütünüyle aktarması büyük önem taşıyor. Tunus medyasına bu konuda rehber ve destek olmak isteyen Hakikat ve Haysiyet Komisyonu, gazeteciler için bir haftalık bir eğitim programı hazırladı.
ABD merkezli kuruluş Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi (ICTJ) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı desteğiyle gerçekleştirilen eğitimde, dünyanın çeşitli ülkelerinde geçiş dönemi adaleti süreçlerini takip eden gazeteciler Tunuslu gazetecilerle deneyimlerini paylaşıyor.
Bu alanda deneyimli gazeteciler arasında yer alan Güney Afrikalı Max du Preez, geçiş dönemi adaleti süreçlerini takip eden ve edecek olan gazetecilere tavsiyelerini ICTJ’ye anlattı. (Röportajın orjinali için, tıklayın)
Güney Afrika’daki Apartheid döneminde gazetecilik yapan Preez, ICTJ’ye verdiği röportajda bu gibi süreçlerde neredeyse hiçbir haber yada olayın hakikat komisyonuyla ilgili gelişmelerden daha önemli olmadığını vurguladı. Hükümetlerin hesap verilebilirliği ve şeffaflığını sağlamak için en önemli aygıtın medya olduğunu kaydeden Preez, “(Gazeteciler) Hakikat komisyonlarını popülerleştirerek bir halkı, insanların kalbini ve düşüncelerini politikacılardan daha iyi kazanabilirler” dedi.
“En büyük zorluk insanların zihnine nüfuz edebilmek”
Preez, Apartheid rejimi altında gazetecilik yaparken karşılaştığı en büyük zorluğun ne olduğu sorusuna ise şu cevabı verdi: “En büyük zorluk yargılanmaktan, tacizden, tutuklanmaktan, işkence görmekten ya da öldürülmekten kaçınmaya çalışmak değil; rejime inanmış ve rejime arka çıkanların zihnine nüfuz edebilmeye çalışmaktı. En zor şey, insanlara gittikleri yolun iç savaşa ve büyük adaletsizliklere ulaşacağını göstermeye çalışmaktı. Masaya hayatınızı koyduğunuzu, aldığınız risklerin cezaeviyle ya da ölümle sonuçlanabileceğini biliyorsunuz. Bunda şüphe yok. Bir diğer zorlayıcı etken ise, doğru bilgi edinebilmek ve insanları kendinize inandırmak. Hakim sınıfa söylediklerinizi inandırabilmek ve onları ikna edebilmek”
Aktivizm ile gazetecilik birbirinden ayrılmalı mı?
Kendisini “aktivist-gazeteci” olarak tanımladığını söyleyen Preez, bu iki kavramın anlam olarak ayrı olup olmaması gerektiği sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Objektifliğe inanmıyorum. Ben adil olmaya, dengeye, kaynaklarımı kontrol etmeye inanıyorum. ‘Diğer taraf’a söz hakkı tanımaya inanıyorum. Bu konuda tarafsızlığa inanmıyorum. Çünkü her halükarda yalandır bu, hiç kimse tarafsız değil. Her birey çevresinin, evveliyatının, etnik grubunun, nerede yetiştiğinin, hangi sınıfa ait olduğunun, ebeveynlerinin, arkadaşlarının, tüm bunların etkilerinin bir ürünüdür. Bu yüzden bu konuda dürüst olmalısınız"
"İnsan hakları yada ifade özgürlüğü gibi bir konuya gelindiğinde bir gazeteci nasıl aktivist olamaz? Gazetecilik konusunda samimi olan her gazeteci, ifade özgürlüğü, açık toplum ve insan hakları konusunda bir aktivisttir. Eğer açık toplumun ve ifade özgürlüğünün gerekliliğine, insan haklarına inanmıyorsan niye gazeteci olasın ki? Her gazeteci aynı zamanda bir aktivist olmalıdır, ancak menfaatler yada bir politik partiden yana değil, gerçek adaletten, daha iyiden, şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten, halktan yana bir aktivist”





































Comments