top of page

Af Örgütü: Türkiye güvenli ülke değil

  • Enise Askın
  • May 13, 2016
  • 4 min read

Af Örgütü Türkiye tarafından düzenlenen “Uluslararası Toplum ve Mülteciler: Sorumluluklar, İmkanlar, İnsan Hakları İhlalleri” konferansında insan hakları aktivistleri, hukukçular ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri bir araya geldi.

13-14 Mayıs tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilecek iki günlük konferansta, mültecilerin yaşadığı problemler çerçevesinde uluslararası toplumun sorumlulukları değerlendiriliyor. Konferans, Rosa Luxemburg Vakfı’nın Yönetim Kurulu Üyesi Gabriele Gün Tank’ın ve Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç’ın konuşmasıyla başladı. Konuşmasında Avrupa’nın büyük bir insani krizle karşı karşıya olduğunu ve AB ülkelerinde mültecilere yönelik katı uygulamaların söz konusu olduğunu belirten Tank "İnsanlar savaşlar, çatışmalar, ekonomik sorunlar nedeniyle ülkesini terk ediyor ve başka şansları yok" ifadelerinde bulundu.

Kılıç ise, son yüzyılın en büyük kitlesel göç ile karşı karşıya kalındığını ancak çoğu ülkelerin gerekli sorumluluğu üstlenmediğini kaydederek, “Birçok ülke sınırlarına duvarlar, hendekler, mayınlar koydu. Sınır geçişleri yapılamasın diye Frontex dışında başka askeri güçler devreye girdi. Güvenli ülkelere ulaşmaya çalışan insanlar engeller ve baskılarla karşı karşıya kaldılar ve hayatlarını kaybedenler dahi oldu” dedi.

“Kriz yönetilemiyor”

“Bölgedeki Mültecilerin Durumu” başlıklı ilk oturumunun moderatörü BBC muhabiri Güney Yıldız, mültecilerle ilgili insan hakları ihlallerinin basında yeteri ölçüde yer almadığına dikkat çekti. Yıldız, “Mülteciler kimliklerine göre farklı sorunlarla karşı karşıya. Özellikle çocuklar, kadınlar ve engelliler ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu durum Avrupa’da daha büyük bir hal alıyor. Bu kriz şuan Batı ülkelerince yönetilemiyor. Örneğin Irak müdahalesinden dolayı bölgedeki krizin sorumlularından biri olan ABD, şimdi mülteci krizine en az müdahale eden ülkelerden biri” ifadelerinde bulundu.

Mültecilerin yolculuklarında yaşadıkları risk ve zorlukları anlatan Sınır Tanımayan Doktorlar Türkiye Temsilcisi Aitor Zabalgogeazkoa, sığınmacıların basına yansıtıldığı gibi sadece botların batmasıyla yaşamlarını yitirmediğini, göç yolunda da çok sayıda kişinin konteynırlarda oksijensiz kalarak, yada çöl koşullarında güneş yanıklarından ve susuzluktan dolayı hayatını kaybettiğini belirtti.

"Ciddi sağlık soruları yaşanıyor"

Zabalgogeazkoa şu ifadelerde bulundu: “Sadece yolculuk değil, kamplardaki sağlık sorunlarından da bahsetmek gerekir. Libya ve İtalya’da tanık olduğumuz gibi, genç erkekler sınır geçişlerinde durumu değerlendirmek için önden gidiyor ve ailelerine haber veriyorlardı. Bu noktada geride yalnız kalan kadınlar zor koşullar altında yaşamaya çalışıyor, kimi zaman fuhuşa zorlanıyor ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara maruz kalmalarına neden oluyor. Tıbbi sistemler hamile kadınlara hizmet veremiyor. Mülteciler arasında ev içi şiddete maruz kalanlar da var. İnsanlar 3-4 odalı evlerde ailelerinden 50-60 kişiyle yaşamak zorunda kalabiliyor. Öte yandan kronik hastalıklara sahip mülteciler stabil tutulması gerekirken tedavileri kesiliyor ve önemli sağlık sorunlara neden oluyor. Zorla çalıştırılan insanlar da çok ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Bu sağlık sorunları nendeniyle kendi hayatlarını ve ailelerinin geçimini idame ettirebilecek durumları kalmıyor”

“AB Türkiye anlaşması emsal teşkil edebilir”

Türkiye ile AB arasında yapılan mülteci krizi anlaşması hakkında da konuşan Zabalgogeazkoa, “Sınır Tanımayan Doktorlar olarak Türkiye AB anlaşmasının sığınma hakkına saldırı olduğunu düşünüyoruz. İnsani yardımın bu şekilde ele alınması küresel yerinden edilme krizini ve algılanışını kötü etkiliyor. Bu anlaşmanın, sığınma hakkı üzerinde ve dünyada mültecilerin nasıl göründüğüne dair perspektife önemli bir etkisi olacak. Göç eden insanların durumunu kötüleştiren bu anlaşmaya AB koşulları daha iyi olduğu için değil, emsal teşkil ettği içn karşıyız. İnsan hakları hukukunun ihlal edildiği böylesi bir anlaşmanın emsal oluşturmasına engel olmalıyız. Çünkü bunu onarmak yıllarımızı alacaktır. Mülteci adını ve haklarını doğru yere oturtma mücadelesini bu yüzden kazanmamız gerekiyor” dedi.

“Suriye politikasında mülteciler geri plana atıldı”

“Türkiye’deki Mültecilerin Durumu” başlıklı oturumda konuşan Doç.Dr. Murat Erdoğan, “Türkiye’nin Suriye politikası başlarda Suriyeli mültecileri geri plana atıp, Suriye rejiminin değişeceği beklentisi üzerine kuruldu. Durumun geçici olduğu düşünülerek 2 buçuk sene neredeyse hiç kayıtlama yapılamadı. Beklenildiğinin aksine Suriye rejimi devrilmedi. Türkiye dünyanın en çok mülteci ağırlayan ülkesi oldu. Bu durum ne Türkiye’nin ne de Avrupa’nın ilgisini çekmedi” dedi. Mülteciler konusunda bütün dünyanın mentalitesini gözden geçirmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, “Kamp denilen şey 1 ay birkaç ay içindir. Ancak 5 yıl için mülteci kampı oluşturursanız bu açık cezaevine dönüşür” ifadelerinde bulundu.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Suriye’den gelen mültecilerin yoğunlaşmasıyla birlikte mülteci hakları ihlallerinin de gündeme geldiğine dikkat çekti. Gardner, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünde kısıtlamalar, sokağa çıkma yasakları gibi nedenlerle ülkede insan hakları alanında gerileme olduğunu vurgulayarak, “Yine de genel olarak insan hakları ihlallerine baktığımızda Türkiye'de kötüleşme söz konusuyken mülteci haklarında iyileşme var” dedi.

Gardner konuşmasında şöyle konuştu:

“Türkiyede yetkili makamlar mültecileri kendi egemenlik alanında bulunan hak sahibi insanlar olarak görmekten yana olmadılar. Mülteciler bağış yapılması, yardım eli uzatılması gereken insanlar olarak görüldü. Bu insanların yasalarda yer alması, hak sahibi olması, hukuken güvence altına alınması gerektiği anlayışı yeni gelişiyor.”

“Türkiye güvenli ülke değil”

AB Türkiye anlaşması hakkında ise Gardner şu ifadelerde bulundu: “Dünyadaki en zengin siyasi blok AB tarihsel bir karar aldı. Türkiye anlaşmasıyla kaynaklarını kullanarak mültecileri korumama kararı aldı. Kaynaklarını mültecilerin kendi topraklarına gelmemesi için kullanmaya karar verdiler. Dikenli teller kurarak güvenli ortamlar oluşturmama adımı attılar. AB TR anlaşmasıyla ilgili genel fikir, düzensiz mülteci akımının engellenmesi, Yunanistan'da bulunanların Türkiye’ye iadesinin gerçekleşeceği yönünde. Ancak Af Örgütü olarak bu anlaşma hakkında hiçbir güvencenin olmayışı gibi birçok eleştirimiz mevcut. Temel olarak ele alırsak Türkiye'nin güvenli ülke olduğu iddiası var. Anlaşmanın hukuki olması için Türkiye’nin güvenli olması gerekiyor. Peki Türkiye güvenli ülke mi? Af Örgütü olarak biz bu soruya "hayır" cevabı veriyoruz. Bunun birçok sebebi var. Örneğin geri göndermeme ilkesinin ihlali. Mülteciler düzenli olarak ülkelerine geri gönderiliyor. insanlar güvenlik güçleri tarafından sokaktan toplanıp gözaltında tutulup Suriye'ye yani çatışma ortamına geri gönderiliyorlar”

"Geri dönmeleri için belge imzalatılıyor"

"Bu gibi uygulamalar şimdilerde dikkat çekiyor ancak yeni bir durum değil. Geçen yıl aralık ayında da bunu belgeledik. Hukuk dışı gözaltılar söz konusu. Normalde gözaltına alınan vatandaşlara tanınan haklar mültecilere tanınmadı. Mültecilere gözaltı sebebi açıklanmıyor, avukat ve aileyle temas kurulmasına izin verilmiyor. Bunun sonucunda kötü muamele ile karşılaşılabiliyor. Buna dair de ciddi iddialar var. Aslında bu bir adam kaçırmadır hiçbir şekilde hukuki değil. Gözaltı merkezinden bir başka gözaltı merkezine habersiz bir şekilde nakledilen mülteciler yolda tabela görmüşlerse nerede olduklarını öğrenebildiklerini aktarıyor. Sonra bu merkezlerde “Suriye’ye kendi rızamla gidiyorum” anlamı taşıyan belge imzalatarak ülkelerine gönderiliyorlar. Bu belgelerin mültecilere zorla parmak bastırılarak imzalatıldığı durumlar yaşandı"

"Bu vakalar sistematik"

"Türkiye açısından geri gönderilmeme ilkesinin çiğnenmesi yeni değil. Aile üyeleriyle yaptığımız görüşmelerde tutarlı olarak sürekli bunlar anlatılıyor. Son vakalar bize gösteriyor ki bunlar sistematik olarak yaşanıyor. Türkiye’deki zorla geri gönderme işlemini sınırdaki durumu bütün olarak ele almadan anlamak mümkün değil. Açık kapı politikamız var deniliyor Türkiye hükümeti tarafından. Sahaya bakınca bunun çok farklı olduğunu görüyoruz. Hayatı tehdit eden travmatik olaylar yaşamamış insanlar geçemiyor. Türkiye Suriye sınırında geri püskürtme yapıldığı, sınırı geçmeye çalışırken güvenlik güçleri tarafından vurulan yada fiziksel şiddete maruz kalan insanların olduğu bildiriliyor”

Konferans, yarın “Uluslararası Toplum ve Mülteciler”, “Türkiye Güvenli Ülke Mi?” başlıklı oturumlarla devam edecek.

 
 
 

Comments


Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page